30 Ekim 2016 Pazar

ZORLUKLAR ve ANLATTIKLARI

       

         Karşımıza çıkan her insan, yaşadığımız her olay bize bir şeyler anlatıyor. Okuyabiliyorsak hayatımıza farklı bir şekilde devam edebiliyoruz. Anlamıyorsak tekrar be tekrar benzerleri ile bir başka köşe başında buluşuyoruz.

         Kimi eşinden dertli, kimi çocuğundan, hak etmediği hangi sıkıntıdan muzdarip bir başkası. Hak etmedim diyor. Ne vardı şimdi bu acıya, zaman kaybına, olması gereksiz anlara, yıllara. Oysa bilmediğimiz bir sebeple imtihan oluyoruz. Neye inanırsanız inanın hatta inancınız olmasın ama bundan kurtulmanız mümkün değil. Yazın arkasından kışın, gündüzün arkasından gecenin, doğumun arkasından ölümün gelmesi kadar dünyanın aşina olduğu bir şey.

        Çok güçlü olsanız bile sizin o yaşama sevincinizi yerle bir edecek bir dönemin içine girdiğinizde zaman zaman çöküyor, bazen bittim diyebiliyorsunuz. Bir yakınım şöyle diyordu. "Yiyorum içiyorum, yaşıyorum gibi gözüküyor ama kendimi bir ceset gibi sürüklüyorum". İşte bu süreç bizim gerçekten dibe battığımızı hissettiğimiz anlar. Bir kuyudasın ve çıkamıyorsun, çığlık çığlığa yardım istiyorsun belki, duyulmuyor. Söylenen her cümle anlamsız ve faydasız olmaktan başka işe yaramıyor.

         Ne yapmalı böyle zamanlarda? Biraz durup dinlenmeli geçmiş ve geleceği, başkalarının sizinle ilgili düşüncelerini bir kenara bırakıp. Benim bu yaşadıklarımın bana anlattığı bir ders olmalı demeliyiz. Bende tamamlanması gereken hangi eksik yön var ya da öğrenmem gereken bilgi nedir? Bazen sorunun kendisi bir ders olmaz da çevrenizdeki iyi insanların varlığını görmeye başlarsınız. Daha büyük dertlere sahip insanların farkına varmaya başlarsınız.

         Bir de biz bundan önce gelmiş geçmiş, bundan sonra da gelecek ve yine bitecek hayatlar içerisinde gayet sıradan, bir hikayeye sahip olan varlığız. Karşılaştığımız zorluklar ne kadar büyük olursa olsun ne ilkiz ne de son olacağız. Hak ettiğimiz için değil ihtiyacımız olduğu için bunlar başımıza geliyor. Neye ihtiyacımızın olduğu, parmak izlerimiz, ses tellerimiz, gözümüzdeki retina, sahip olduğumuz DNA gibi farklılık arz ediyor. Herkes kendi açısından değerlendirecek, anlayıp kabul ettikten sonra ayağa kalkacak ve hayatına devam edecek.

         Sonunda elde edeceklerimize bakıldığında yaşadığımız her şeye şükreder hale geleceğiz. Ne geçmişe bakıp "neden yaptım?" demeli ne de geleceğin karanlığı bize korku vermeli.

         Bir ihtimal daha var.

         O da sevmek mi dersin?




    

27 Ekim 2016 Perşembe

İYİ İNSAN YETİŞTİRMEK

         İnsana yatırım yapmalıyız. Kaliteli, dünya standartlarında, eğitimli, yeni şeyler planlayan, düşünmekten ve hayal etmekten korkmayan çocuklar yetiştirmeliyiz. Ama önce insani değerleri önemseyen, kendine güvenen, dinlemeyi bilen bireyler olmalılar. 

         Çocuk yetiştirmek saksıda çiçek, evde hayvan büyütmeye benzemiyor. Çocuğu eğitirken yapılan her hata onun tüm hayatını etkiliyor. Sevgi dolu bir ailede büyüyorsa sevmeyi ve saygı duymayı öğreniyor.

         Küçük yaşlarında evlerinden ayrılanlar, yeterli ilgi ve sevgiyi elde edemedikleri için, bu yönleri eksik kalıyor. Zorba insanlarla karşılaşıyorlarsa, gelecekte ezebileceklerini düşündükleri kişilere de aynı davranışları yapıyorlar. Aile terbiyesinden uzak kaldıkları için belli başlı nezaket kurallarını da öğrenmeleri çok zor oluyor. Bu kişilere dinlemeyi öğretmek de çok zor. Ailen soru sorduğunda seni dinler çünkü. Dinlemeyi bilmeyenler asla gelişmezler. 

         Çocukların her sorduğu soru, sabırla dinlenmeli.  Değişime kapalı ve kaba insanlar yetiştirmek istemeyiz değil mi? Çocuklarımızı dinleyelim bazen saçma sapan bile konuşabilirler olsun yine de onlara değer verdiğimizi göstermek kendilerini değerli hissettirmek için onları dinleyelim. 

         Onlara iyi insan olmanın yollarını göstererek öğretelim. Biz kendimiz söylediklerimizi yapmazsak, iyi örnek olmazsak iyi bir sonuç elde edemeyiz. Gözlem yapmalarını öğütleyelim sonra. Annem bana, "İyi insanları taklit et kötü ve sevilmeyen insanlara da bakıp nasıl davranmayacağını öğren" derdi. Ben de öyle yaptım iyi oldum mu bilmem ama kötü olmamak için elimden geleni yaptım.

          Çocuklarımızı koşulsuz sevelim. Sadece var oldukları için sevelim onları. Kendilerine olan güvenlerini artırmak için bu o kadar önemli ki. Onlardan hep mükemmel olmalarını bekliyoruz. Ne kadar başarılı olursalar olsunlar, filancadan örnek verip değersizleştiriyoruz varlıklarını. Oysa ki bir başkası olmaya ihtiyaçları yok. Bizim tarafımızdan karşılıksız sevilmeye ihtiyaçları var.

         Bunları yaptıktan sonra da akademik anlamda eğitelim onları. Ama eğitimin salt okuldan ibaret olmadığını, kendilerini geliştirmek için her yolu denemeleri gerektiğini öğretelim. Farklı fikirler sunduklarında "Ne kadar saçma" demeyelim. Muhtemelen bizim bir çok şeyi saçma bulmamız, hayal gücümüzün zayıflığından kaynaklanıyordur. 

         Bırakalım da istedikleri gibi bir hobi edinsinler. Bir dönem maymun iştahlı olabilirler, hepsini denesinler izin verelim. Mutlaka yapmaktan zevk alacakları güzel bir uğraşları olacaktır.

         Eleştirdikleri zaman izin verelim ki ileride kendileri ile ilgili eleştirileri dikkate alabilsinler. 

         Bugün bu yazıyı neden yazıyorum. Şu aralar. beni inanılmaz yoran biri ile uğraşıyorum. Çektiğim bir sürü sıkıntı yetmezmiş gibi bir de enerjimi tüketen birine sabretmek zorundayım. Bütün bu çekilmez hallerinin yukarıda anlattıklarımla ilgili olduğunu düşünüyorum. Onun için yapılacak bir şey var mı bilmem ama bundan sonra bir kişi için bile fark etse yeter diyorum. 

         Dediğim gibi bitki, yarış atı ya da bir koyun yetiştirmiyoruz. İnsan yetiştiriyoruz.



25 Ekim 2016 Salı

BİLİYORUM YAZDIKLARIM DERYADA DAMLA


Deryada DamlaYaşayanlar bilir, bir çeşit delilik, hastalık, adına ne derseniz deyin önü alınmaz bir ruh halidir o. Beyninizde sizi yoran tartışıp duran biri var ve  kelime kalabalığından kurtulmak sadece yazmakla mümkün oluyor. Karşı çıkabilir, kafanızdaki sesleri susturmak için başka şeylerle oyalanabilirsiniz. Ben de öyle yaptım yıllarca. Bazen kendimi alamıyordum yazıyordum, her defasında da siliyordum. Bir süre böyle devam ettim. Bunu bir suç gibi görüyordum.

Düşündüklerimizi bir kağıda ya da bir insana aktarmanın yanlış olduğu anlayışıyla yetiştirilmişiz. "Farklı olma, sen de katıl diğerlerinin yanına, çoğunluğa benze" denilmiş bizlere. Biz de çok büyük bir gürültüyle susmuşuz. Susmanın erdem, konuşmanın aptallık olduğu, sanatın gereksiz, kitabın derslerimizden alıkoyacak büyük bir tuzak  zannedildiği bir toplumda yaşamışız.

Yıllarca, kendimi güvende hissettiğim o küçük dünyamda hayallere, değişikliğe kendimi tamamen kapatarak yol aldım. Kendimce problemlerimi çözdüğümü zannederken tüm hayatım rayında gidiyor derken hiç beklemediğim bir anda başıma korkunç bir olay geldi ve işsiz kaldım. Ajitasyona gerek yok fakat bunu nasıl anlatsam, sanki altınızdaki yer, parçalanıp ikiye ayrılıyor ve siz sevdiklerinizle birlikte içine düşüyorsunuz. Alt tarafı bir işsiz kaldın diyeceksiniz.  Hayır öyle değil, bütün kapıların da yüzünüze kapandığını düşünün, insanların bir vebalı gibi uzaklaştığını, ölsem daha iyiydi dediğinizi.  

Bu süreçte beni ayakta tutan sevdiğim insanların “Bak biz yanındayız birlikte bu sıkıntılı günleri de atlatacağız” demesi, en önemlisi de “Kulum, ben seni asla bırakmadım” diyen ve bunu bana her fırsatta gösteren, yarattığı her şeyde varlığını bana hissettiren  beni insanlara sevdiren Rabbim oldu. Bu nasıl mümkün olabilirdi ki? Ben verdiklerinin hangisini hak ediyordum. Neden ben? Lütufları karşısında ezilen ama bunlara denk elinde hiçbir şeyi olmayan ben. Bak yine derinlere daldım.

Her işi düşündüm, asla buna mı kaldım demedim, bulaşıkçılık, temizlik, markette kasiyerlik, bakıcılık, sekreterlik. Bu sekreterlik işi bayağı bir tehlikeli yalnız, karşındaki adam namussuzun teki de çıkabiliyor. Başıma kötü bir şey gelmeden oradan da kurtardım paçayı.

Şimdi bir iş buldum. Henüz kazanmış değilim ama içimde bir his var, olacak. Artık para kazanmayı istiyorum. Ben de bana yardımcı olan meleklerden biri olmak istiyorum. Bir göz yaşını dindirmek, umutsuz birine umut aşılamak istiyorum. Artık acılarımı dindiren, bana umut aşılayan ne varsa yapmak ki bunlardan en önemlisi, yazmak. Kendimle bu konuda kavga etmek istemiyorum. Manzarası ağaçlar ya da deniz olan, balkonunda kahve içerken hikayeler yazabileceğim evimde -şu an sadece bir hayalden ibaret olsa da- o çok sevdiğim, okurken inanılmaz keyif aldığım insanların yazdıklarını okumak istiyorum.

 İyi ya da kötü, yazdıklarım herkes tarafından okunsun istiyorum. Farklı düşüncelere sahip, fakat  aynı tutkuyu benimle  paylaşan insanlarla tanışmak, benim de söyleyeceklerim var demek istiyorum.

Beni bu noktaya getiren ne varsa sevdim.

Evet acı çektiğim doğru, hem de çok acı çektim.

Çektiğim acıyı sevdim.

Bana “Vazgeçme” diyen içimdeki o sesi,

Beni sevmeni,


Yanımda oluşunu sevdim