24 Nisan 2017 Pazartesi

GEÇMİŞLE YÜZLEŞMEK - 3.BÖLÜM


            O günkü tartışmanın ardından çocukluğunun geçtiği mahalleye gitti. Mahalle eskisine göre çok farklıydı. Büyüdüğü eve, sokağa baktı uzun uzun. Güzel saydığı birkaç anıdan biriydi o sokak. Arkadaşlarıyla oynadığı oyunları tekrar yaşadı. Futbol oynayan çocukların arasına karıştı onlarla oynadı biraz. Evin merdivenlerine oturdu. Çocukken ağladığı merdivenler, onu tanımış mıydılar? Yine kollarıyla saracaklar mıydı? Hışımla içeriden çıkan yaşlı kadın, yine kolundan sıkıca tutup içeriye sürükleyecek miydi?

           Sevilmeye layık olmadığı ne vardı? Yıllarca cevap bulamadığı bu kadar soru, yormaktan başka bir işe yaramıyordu. Yanında hiç olmayan annesini, keşke olmasaydı dediği babasını, babaannesini, evdeki bitmeyen kavgaları, şişeleri, kırılan camları, tekmelenen kapıları hatırladı. Odanın bir köşesine sinip korkudan titrediği zamanlarda, tüm bunların acısını çıkartırcasına okulda öğretmenin anlattıklarını tekrarladığını, tüm hırsını derslerden çıkardığını hayalinde canlandırdı tekrar. Biraz gurur kaplandı içi. Sonuçta bir başka çocuğun asla dayanamayacağı, serseri olmak dışında işe yaramayacak hayatının, bir köprü altında artık hangi gün çektiği gazla son bulacağını düşündü. O başkaydı. Asla pes etmiyordu. Şu anda bulunduğu konuma gelinceye kadar feda olmuştu çocukluğu, buna değer miydi?

           Okuldan eve geldiğinde "Annem nerede?" diye sordu çocuk. Evde, olması gerekenden fazla insan vardı. Babası yere çökmüş, başı iki elinin arasında duruyordu. Babaannesi dizlerini dövüp, bağırıp çağırıyordu. Halaları yüksek sesle konuşuyorlar, amcalar küfürler ediyordu. Bir kenara ilişti.  Halası "Vah garip yavrum vah vah" diye göstermelik bir şefkatle sarıldı. "Üzülme sen, bundan sonra senin annen biz olacağız. Şuncacık çocuktan ne istedin be kadın. Buna da mı acımadın" deyip bir diğer hala sarılmıştı. Anne, başka bir adamla kaçmıştır. Ortada bir rezillik vardır. Bu, ona herkes tarafından ve türlü bahanelerle yıllarca hissettirilecektir artık.

            Babaanne hep sinirliydı. Akif'in her yaptığı gözüne batardı. Yok olsa, belki tüm sorunları ortadan kalkacaktı. Bazı günler, halalarının kapısının önünde bulurdu kendisini. Babaannesinin kolundan sıkıca tutup çekeleyerek taşıdığı evlerin kapılarında, anlamsız bakışlarla alınmayı beklerdi içeri. Yine annesine edilen gün görmemiş küfürlerin ardından, kapı önlerinde defterleri, kitapları, kalemi, silgisiyle  merdivenleri çalışma odası gibi kullanırdı. En nihayet hava karardığında, halanın uygun gördüğü bir saatte içeri girer, kafasına vurulurcasına önüne konan tabaklardaki çorbaları içer, önemli bir insan olduğu günlerin hayalini kurardı.

             Şimdi önemli bir insandı. Bütün bunları elde ederken yanında kimse yoktu. Babası, babaannesi öldükten sonra, onu çocuk yuvasına bırakmış, senede bir defa görmeye gelmiş, o zamanlarda da bir çocuğa değil de terk eden bir kadının çocuğuna nasıl bakılırsa, gözlerini kaçırırcasına bakmıştı. Ayakları üstünde durduğunu gördüğünde de para koparmak dışında yanına uğramamıştı.  Annesinin nerede olduğuna dair en ufak bir bilgisi yoktu.

             Akşam eve gittiğinde çok yorgundu. Kendisini hemen yatağa attı uyudu. Sabah kalktığında üzerinden bir kamyon geçmiş gibiydi. Yorgunluğu ve kızgınlığı hala duruyordu. Telefonunu açtı. Gelen çağrıları ve mesajları inceledi. Dilek'ten onlarca çağrı ve mesaj geldiğini gördü. Hepsini tek tek okudu. Mesajların hepsi de bir yanlış anlamanın olduğu, anlatması için bir fırsat vermesine yönelikti. En son mesajda da "Sen hiçbir kadına güvenemeyeceksin" yazıyordu. Düşündü, haklıydı. En güvendiği kadın, onu çok ihtiyacı olduğu zamanlarda terk edip gitmişti.

             Kapının ziliyle irkildi birden. Kim gelmiş olabilir ki diye düşündü. Kapıyı açtığında Dilek karşısındaydı. Kadın içeri daldı birden. Mutfağa geçip kahvaltı hazırlamaya başladı Akif"in asık suratına aldırmadan. Bu arada konuşmayı da ihmal etmiyordu. Akşamdan beri merak içinde kaldığını, kızgınlığının tamamen gereksiz olduğunu, kendisini hayal kırıklığına uğratacak bir şeyi asla yapmayacağını anlatıyordu.

             Akif:  "Peki Mehmet'le özel olarak konuşacak ne vardı benden habersiz. Sebep neydi? On dakika yalnız bıraktığımda fırsat kolluyor görüntüsü de neydi? Senin kulağına eğilip söyleyeceği ne olabilir Mehmet'in? Sizi öyle gördüğümde nasıl öfkelendiğimi anlamıyorsun."

             Dilek: "Kahvaltımızı edelim hepsini anlatacağım sabırlı ol"

             Dilek'in bu kendinden emin tavrıyla biraz içi rahatlamıştı. Kahvaltıda peynirli krep, patatesli yumurta vardı. Kahvaltı ederken başka şeylerden bahsetti Dilek. Akif sadece dinliyordu. Kahvaltı sonrası balkonda kahvelerini içerken, Dilek: "Şimdi sana öğrenmek istediğin her şeyi anlatacağım" dedi. "Mehmet, senin iş için dışarıda olduğun bir gün ofisine gelen bir kadından bahsetti bana. Annen olduğunu söylemiş. Fakat senin olmadığını görünce çok üzülmüş. Mehmet biraz üstüne gittiğinde, senden yıllardır ayrı olduğunu, babanın ve babaannenin seni asla göstermediklerini, bazen gelip uzaktan izlediğini anlatmış. Çalıştığın yeri bir şekilde öğrendiğini sadece görmek için geldiğini söylemiş. Sonra senin duymanı istemediğini söylemiş. Yemin ettirmiş." Akif bunları büyük bir şaşkınlık içinde dinlerken neden bu kadar yıl annesinden haber alamadığını anlamış bulunuyordu. Dilek'e ve Mehmet'e haksızlık ettiğini kabul ediyordu sessizce. Annesine ulaşmalı, gerçekleri bir de ondan dinlemeliydi. Ona ulaşabileceği bir numara da bırakmamıştı. Babasına gitmeye karar verdi.

            Dilek'le birlikte babasının yaşadığı eve gittiler. Aylardır ayak basmadığı ev, oldukça eski ve bakımsızdı. Duyduğu öfke yüzünden, mümkün olduğunca karşılaşmak istemediği bu adamın şartlarını daha da iyileştirmek, içinden hiçbir zaman gelmemişti. Acısı öyle büyüktü ki, kimsesizliği tatması için elinden gelen her şeyi yapıyordu. Onun bir dilenci gibi kapısına gelmesi bile, ne kadar tatsız da olsa içten içe nefretini azaltıyordu sanki. Evin kapısını yaşlı bir adam açtı. Kapıda oğlunu gören adamın buruk sevinci, utancı yüzünden okunuyordu. İçeri geçtiler. Çöplerden toplandığı belli olan eşyalar, odanın içine düzensizce yerleştirilmişti. Kırık bir çekyatın kenarına iliştiler. Baba, ikram edecek bir şey olmadığını her halinden belli ediyordu. "Bir çay alır mısınız?" diyebildi. Akif zahmet etmeye gerek olmadığını, hemen kalkacaklarını söyledi. Annesinin nerede olduğuna dair yıllardır sormadığı soruyu sordu. Babasının gözleri yaşardı. "Bunu bir gün bana soracağını biliyordum" dedi.

             "Oğlum. Kusura bakma, sana oğlum diyorum hiç hakkım olmadığı, sana babalık yapmadığım halde. Ne oldu da annen gitti..." Biraz suskun kalıp derin bir iç çektikten sonra başladı tekrar konuşmaya.  "Ben korkağın biriyim. Hiçbir zaman onun yanında olacak cesareti kendimde bulamadım. Annemle yaşıyorduk fakat inan bir o değil, hiç kimsenin yapabileceği bir şey değildi onunla aynı evde olmak. Benim doğru düzgün işim yoktu ve ona mecburdum. Annen çok sabretti her türlü işkenceye katlandı. Bir gün dayanamayacak hale geldi zavallı. O seni bırakmak istemedi. Annem ise cezalandırmak için ayırdı ikinizi. Bana sorarsan, annen benden daha cesurdu. Benim kendi ayaklarım üzerinde duracak cesaretim asla olmadı. İçten içe imrendim ona, terk edemedim lakin çöplüğümü. Kendine bir ev tutup işe girdiğini öğrendim. Tek başına bir ömür sürdü kendince. Seni görmeye gelememe sebebi ise babaannenin ve benim, başka şehre taşınıp, seni kaçıracağımıza dair tehtit etmemizdi." Artık babasına olan kızgınlığı daha da artmıştı. Annesinin adresini istedi daha önce hiçbir şey istemediği babasından. Babası adresi bilmediğini fakat çalıştığı yeri bildiğini söyledi. Oradan hemen çıkıp gitmek istiyordu artık. Demek mahallede başka türlü anlatılan annesi aslında tamamen suçsuzdu. Yıllarca taşıdığı utanç, boşunaydı.

             Uğraşlarının sonucunda evi öğrendi. Merdivenleri hızla çıktı ve kapıyı çaldı. İçeriden gelen ses, annesinin olmalıydı. Kapıyı açan kadın şaşkınlık içindeydi. Gözlerinden akan yaşlar her şeyi anlatıyordu. Akif de yıllardır kurumuş gözlerinin nasıl da canlı olduğunu fark ediyordu ilk defa. Sarıldılar konuşmadan, sadece ağladılar. Akif, bütün öğrendiklerini anlatıyordu. Susmuyordu, bütün yaşadıklarını anlatıyordu annesine. Annesinin kendisiyle gurur duyduğunu ilk defa öğreniyordu. "Doğrusu bir anne evladını ne olursa olsun terk etmez. O senin dediğin başını eğen ne varsa hepsi yalandı. Gerçek buydu."diyordu annesi.

             Mezarın başında dakikalarca ağladı. "Babam ilk defa benim için iyi bir şey yaptı. Teşekkür edemedim ona. Niye ağlıyorum bilmiyorum bunca yıl nefret ederken, meğer onu seviyormuşum. Öldüğünde anladım."

             Dilek Akif'in ellerini sıkıca tuttu. "Seni bırakmıyorum artık, kovsan da gitmem."
 
 

19 yorum:

  1. Hıımmm.. bu öykünün sonu galiba.. Herşey gayet iyiydi ancak sonunu aceleye getirilmiş gibi hissettim nedense :/ kısa kesilmiş.. üstelik babanın öldüğünü son satırda öğreniyoruz.. Akif' in öyküsü güzeldi ama çabuk bitti :)
    yine de elinize sağlık.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Bir bölüm daha mı olsaydı diyorsunuz? Ben genelde çok uzun hikayeler yazmıyorum aslında. Bu da nasıl olduysa üç bölüm oldu. Hangi kısımda derine dalıp biraz daha uzatsaydım acaba? Baba ölmeyebilirdi belki. En azından önce hastalanabilirdi. Son ve çok geç kalmış, hatta daha önce hiç yapmadığı vazifesini yaptıktan sonra hakkın rahmetine kavuştu:) Tabii oldukça hüzünlü bir son. Bu dediklerinizi düşüneceğim. Lütfen yine gelin. Yorumlarınızı her zaman bekliyorum. Yorum için çok teşekkürler.

      Sil
    2. Elbette gelirim.. :)
      Diyorum ki bu bir bölüm daha isterdi.. Akif' in babasına gidip ona annesinin nerde olduğunu sorduğu yerde keserdim ben, sonraki bölümde de anneyle buluşma kısmını iyice detaylandırır, bu arada babanın da hastalandığına ilişkin bilgiyi de geçerdim. Yani biraz daha detayı hakediyor :) Öyküyü uzatmak tan korkmayın, yeter ki tüm detaylar yerine otursun.. Sevgiler gönderiyorum..

      Sil
    3. Söylediklerinizi düşündüm. Katkınız için teşekkürler. Baba rolündeki yaşlı adam başka bir hikayeden teklif aldığı için acilen ölmek istediğini söyledi ve hikayeyi burada bitirmek zorunda kaldım. Umarım başka hikayelerimde aynı sorunla karşılaşmam :)

      Sil
  2. Okudum ama olayların gelişimini daha iyi anlayabilmek için 1.ve 2.bölümlere de bir göz atayım ben en iyisi :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Tamam. Seni 1. ve 2. bölüme yolcu ediyorum o zaman:)

      Sil
  3. of of yaaaa son bölüm vurdun yani of of. nerden nereye geldi öyküüüü. iyiydi yine yaz böle şeler :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Sorma. Yazarken ağladım ben de :) Yorum için teşekkürler. Sen de hep gel:)

      Sil
    2. ağlanır valla :) annaştık :)

      Sil
  4. hüzünlü bitti:( Momentosun söylediğine katılıyorum:) Ama yine de ben beğendim:)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Hüzünlü fakat geçmişin getirdiği karanlığın aydınlanmasıyla bitti. Yeni bir hayata başlamak için sarsılmak gerekiyor belki. Yaşlı adam da diğer hikayede mutlu olduğunu söylüyor:) (Burada öldüğüne bakma) Yorum için teşekkürler.

      Sil
  5. Hikaye çok güzel olmus ancak son iki paragrafta çok konularda olmuş gibi geldi bana ama :) hani kısa anlatılacak konular değildi sanki birazcık daha uzatsaydin bu hikayeyi,yada bir bölüm daha olsaydi daha cok olcakti sanki.Mesela dilekte birden öyle demis gibi oldu :) ama cok cok güzeldi sade ve yalin bir anlatimla rahatca okudum <3

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Düşündüm aslında, içimden uzatmak gelmedi. Böyle olması gerekiyormuş hissi vardı yazarken de. Bir de yaşlı adam bir an önce diğer hikayeye gitmek istiyordu. Ben de şaşırdım:) Dedim şimdi bırakılıp gidilir mi? N'aparsın gitti. Yorum için çok teşekkürler.

      Sil
  6. Çok güzel bir son olmuş. Keşke devamı olsaymış ya epey sürükleyici bir öyküydü. Sonunda içimde fena bir acı oldu Akif'in sözlerini okurken...:)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Yorum için teşekkürler. Burada bittiğine bakma, aslında hiçbir öykü bitmez:)

      Sil
  7. heey baksanaa son okuduğun kurgu öyküydü kii. bak bir yazının altınaa. kurgu kahramanım nurnina ooo :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Hihi. Olsun ben yine de öyle düşünüyorum kii :)

      Sil
  8. Annesiyle buluşurken; birden mezara geçiş çok tuhaf olmuş..
    Anneler ölmedikleri sürece çocuklarının peşindedir..

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Bazen hayat gibi hikayeler de hikayeleri yazanlar da tuhaf degil midir? Yorum için çok teşekurler. Bu hikayeyi sonuna kadar okuyan herkese çok teşekurler.

      Sil