15 Ekim 2017 Pazar

OLMASI GEREKTIGI GIBI

"Bir daha dünyaya gelseydim bir dağ köyünde adı sanı bilinmeyen, insanlarla görüşmeyen bir çoban olmak isterdim" dedi. Bu bana göre çok ilginç düşüncesini daha önce hiç tanımadığı insanlara anlatması da bir o kadar enteresandı. Adamın birçok ülke dolaşmış olması, birçok yabancı dil bilen bir doktor olması, üzerlerine titrediği ve yıllar sonrası için planlar yaptığı iki kıza sahip olması fakat evliliğinin neden bittiğine anlam veremiyor olması da şaşırtıcıydı. Tekrar dünyaya gelme isteğinin yanına evliliği de ekliyordu. "Demek yeterince ders almamışsınız" diye cevaplarken hafifçe gülümsüyordum.

"Acı öyle büyük ki anlatılamaz. O bebeklerin, anne baba ya da kardeşlerin ölümü karşısındaki sizin çaresizliğiniz... Yakınlarının, tek sahip oldukları bazen araba bazen ev anahtarlarını gözünüzün önünde sallayarak "Kurtar onu sana bunu vereyim " demeleri ve sizin onlara söyleyecek bir şeyinizin olmaması. Bazen kadere sövüyordum bazen kahrediyordum ve Allah'ın bunca acıya neden izin verdiğini düşünüyordum."

Bu sözleri karşısında içim eziliyordu. Söylenecek bir şey yoktu doğru, fakat dünyanın dört bir yanında yaşayanların acıdan nasibini aldığı, bunun çoğunun da bizzat insanoğlunun kendi eliyle yaptığı hatalardan kaynaklandığı da bir gerçek değil miydi? Elimizde olanları engellemek, olmayanlar için ise tevekkül etmek yaşanabilir kılabilirdi hayatı. Öyle ya hayat sadece bu dünyadan ibaret değildi. Gerçek bir inanç insanı ayakta tutabilirdi ancak. Bunu ona söylemeyi öyle çok istedim ki cesaretim olmadığı için sustum.

Eline aldığı üç adet termos özellikli matarayı dikkatlice inceledi." Bunların her birinin üzerine kızlarımın ismini yazdıracağım" dedi ikisine bakarken. Bu ince düşüncesini şaşkınlıkla karışık bir hayranlıkla tebrik ettik. '‘Çocuklarım doğmadan önce ultrasonda hangi cinsiyete sahip olduklarını asla öğrenmek istemedim' dedi. "Doktorumuz daha sonra isterseniz bakarsınız diyerek bir zarf içerisine cinsiyetlerini yazdı fakat üzerinden yıllar geçmesine rağmen ben hiçbir zaman bakmadım. Onların doğumlarını kameraya aldım. O günkü heyecanımızı mutluluğumuzu daha sonra izlemek istedim. Doğduklarında her biri için bir şişe şarap aldım. İleride eşleriyle birlikte o şarabı yudumlarken babalarını hatırlasınlar istedim.

Bir gün eşim bana ayrılmak istediğini söyledi. Benden ne istiyorsun?. Sana bir araba alayım istersen Mercedes olsun BMW ya da ne istiyorsun? İstediğin kadar para vereyim. Neden bırakıyorsun?" Sonra her şey para değil" dedi. Sahip olduğu para, statü ya da kültür ona iyi bir evlilik sunmamıştı. Bütün bunlar o kadını yanında tutmaya yetmemişti. Peki kadının derdi neydi acaba? Cocuklarına düşkün bir baba, ilgili bir koca, acaba öylemiydi yoksa dedikleri ile yaptıkları bir olmayan gruptan mıydı? Sonra çaycı geldi ve kapıdan içeriye girerken "Boşları almaya geldim" diye seslendi. Ben sağlık sorunum dolayısıyla, başkası tarafından yere bırakılmış bardağı işaret ettim, eğilip almadım. Adam bana kısa bir süre baktı, hızlıca yerdeki bardağa uzanıp çaycıya uzatırken "Mösyö buyurun" dedi. İşte o zaman dedim ki bu adam, gerçekten insanlara değer veren iyi bir adam.

Doktor olmanız çok iyi olmuş dedim. "Hayır acı çok büyük" diye yineledi.

Olması gereken olmuş dünyanın sizin gibi iyi insanlara ihtiyacı var. Hastalar acımasız ellerde daha büyük acı içinde ölmektense, sizin çaresiz fakat şefkat dolu gözlerinize bakarak ölmeyi tercih ederler inanın. Doğru olan sizin böyle bir mesleği seçmeniz.